Çekişmeli Boşanma Davası Nedir?
Boşanma, eşlerden birinin kanunda öngörülmüş sebeplerden birine dayanarak açacağı dava sonucunda evlilik birliğinin sona erdirilmesidir. Kanunumuzdaki düzenlemeler ışığında boşanma davalarını çekişmeli boşanma davası ve anlaşmalı boşanma davası olarak iki gruba ayırabiliriz.
Çekişmeli boşanma davası, eşlerin boşanma ve boşanmanın ferileri konusunda anlaşmaya varmadıkları; kanunda sayılan boşanma nedenlerini ileri sürdükleri bir davadır. Çekişmeli boşanma davasında ileri sürülebilecek nedenler kanunda özel boşanma sebepleri ve genel boşanma sebepleri olarak ikiye ayrılır.
Genel boşanma sebepleri, evlilik birliğinin eşlerden ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması ve ortak hayatın yeniden kurulamaması şeklinde ifade edilebilir.
Özel boşanma sebepleri ise beş tane olup aşağıdaki gibidir:
- Zina
- Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış
- Suç İşleme veya Haysiyetsiz Hayat Sürme
- Terk
- Akıl Hastalığı
Ayrıca belirtmek gerekir ki boşanma davası açarken hem özel hem de genel boşanma sebepleri, aynı davada ileri sürülebilmektedi. Yargıtay kararlarına göre hem özel hem de genel sebebe dayanılarak boşanma davası açılması halinde; öncelikle özel boşanma sebeplerinin bulunup bulunmadığı belirlenmelidir. Özel sebep varsa, bu sebebe dayanılarak, özel boşanma sebeplerinin gerçekleşmemesi veya özel sebebe dayalı dava hakkının düşmüş olması halinde ise deliller; genel boşanma sebebi çerçevesinde değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. (Yargıtay 2. HD 2010/12941 K.)
Çekişmeli Boşanma ve Evlilik Birliğinin Sarsılması
Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa; eşlerden her biri boşanma davası açabilmektedir.
Bu sebebe dayanılarak açılan boşanma davasında hakimin boşanmaya karar verebilmesi için iki şartın bir arada bulunması gerekmektedir. Buna göre evlilik birliği temelinden sarsılmış olmalı ve ortak hayat çekilemez hale gelmiş olmalıdır.
Evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, eşler arasında çok ciddi ve şiddetli bir geçimsizlik halinin bulunmasıdır. Hakim, eşler arasındaki bu geçimsizlik halini saptarken bilimsel görüşlerden ve Yargıtay kararlarından yararlanır. Bu geçimsizlik halini doğuran olaylar çok çeşitli olabilmektedir. Burada önemli olan bu geçimsizlik halinin evlilik birliğinin temelini sarsacak mahiyette olmasıdır. Aynı zamanda bu geçimsizlik hali ortak hayatı çekilemez hale getirmiş olmalıdır. Ortak hayatın tek bir eş için çekilemez hale gelmiş olması yeterli olup; her iki eş içinde ortak hayatın çekilemez hale gelmesi gerekmemektedir.
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması sonucunu doğuran geçimsizlikte davacı, davalıdan daha fazla kusurlu ise, davalı eşin bu davaya itiraz etme hakkı vardır.
Boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp; daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa; bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı; eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır.
Boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davacı eşin tamamen kusurlu olduğunun tespiti halinde; evlilik birliğinin devamının eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kabul edilmelidir. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen davacı eşin tutum ve davranışlarından kaynaklanmışsa ve davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemişse; boşanma davasının reddi gerekir. (Yargıtay 2. HD 2018/9691 K.)
Çekişmeli Boşanma ve Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması
Kanunumuza göre, boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde; her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılmaktadır. Bu durumda eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilebilmektedir.
Bu üç yıllık süre içerisinde eşlerin zaman zaman buluşmaları veya çocuklarının durumunu görüşmek için bir araya gelmeleri ortak hayatın yeniden kurulduğu anlamına gelmemektedir.
Çekişmeli Boşanma ve Zina
Zina, eşlerden birinin üçüncü bir kişi ile cinsel ilişkide bulunmasıdır. Ancak cinsel ilişkide bulunulan üçüncü kişi karşı cinsten olmalıdır. Eşin, eşcinsel bir ilişki yaşaması zina olarak değil; onur kırıcı davranış, haysiyetsiz hayat sürme veya evlilik birliğinin sarsılması olarak ileri sürülebilmektedir.
Evlilik hukuken son bulmadıkça eşlerin sadakat yükümlülükleri devam etmektedir. Dolayısıyla ayrılık, gaiplik veya birlikte yaşamaya ara verilmiş olması gibi haller mevcut olsa dahi evlilik birliği hukuken son bulmamışsa; eşin karşı cinsle cinsel ilişkide bulunması zina fiilini oluşturacaktır.
Zina, hukuka aykırı elde edilmiş olmamak kaydıyla her türlü delille ispat edilebilir.
Zinaya dayalı boşanma davası açılabilmesi için eşin affedilmemiş olması gerekir. Zira eş, zina yapan eşini affederse dava hakkı olmayacaktır. Dolayısıyla eş affedildikten sonra gerçekleştirilen zina eylemlerine dayalı olarak bu davayı açmak mümkün olacaktır.
Önemle belirtmek gerekir ki zinaya dayalı boşanma davası açılabilmesi için kanunda hak düşürücü süreler öngörülmüştür. Buna göre eş, zina fiilini öğrendikten itibaren altı ay veya her halde zina fiilinin üzerinden beş yıl geçmeden bu davayı açmalıdır. Zina devamlılık arz ediyorsa bu süreler son zina fiili dikkate alınarak hesaplanır.
Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış
Hayata kast, eşlerden birinin diğerinin hayatını sona erdirmeye yönelik gerçekleştirdiği davranışlardır. Pek kötü davranış ise eşe yapılan eziyetler, eşin bedensel ve ruhsal sağlığını tehlikeye düşüren davranışlardır.
Bu boşanma sebebinde de eşin affedilmesi halinde dava açma hakkı olmayacaktır. Ayrıca bu sebebe dayalı olarak açılmak istenen boşanma davası; sebebin öğrenilmesen itibaren altı ay veya her halde sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmeden açılmalıdır. Bu süreler geçtikten sonra eşin, bu sebebe dayalı olarak dava açması mümkün olmayacaktır.
Suç İşleme veya Haysiyetsiz Hayat Sürme
Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse; bu eş boşanma davası açabilmektedir. Bu davanın açılabilmesi için herhangi bir hak düşürücü süre öngörülmemiştir.
Haysiyetsiz hayat sürme, toplumun anlayışına göre sürekli olarak namus, şeref ve haysiyet kavramlarıyla bağdaşmayacak biçimde yaşamak olarak ifade edilmektedir.
Boşanmaya karar verebilmek için, eşlerden birinin suç işlemesi veya haysiyetsiz hayat sürmesi yeterli değildir. Ayrıca bu durumun diğer eş için ortak hayatı çekilmez hale getirmiş olması gerekmektedir.
Terk
Eşlerden birinin ortak hayata devam etmemek üzere ortak konuttan ayrılarak diğer eşi bırakıp gitmesi veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmemesi üzerine terke dayalı boşanma davası açılabilmektedir.
Terk fiili haklı bir sebebe dayanmamalıdır. Ayrıca terk fiili evlilik birliğinden doğan yükümlülükleri yerine getirmemek amacıyla gerçekleştirilmelidir.
Bu sebebe dayalı olarak boşanma davasının açılabilmesi için; ayrı yaşama en az altı ay sürmüş ve devam etmekte olmalıdır.
Terk edilen eş, boşanma davası açmadan önce hakime başvurarak, terk eden eşe ihtarda bulunulmasını istemelidir. Ancak ihtarda bulunulmasını, terk olayını izleyen dördüncü ayın sonunda isteyebilmektedir. Hakim, terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiğini ihtar eder. Terk eden eşin adresi bilinmiyorsa bu ihtar ilan yoluyla da yapılabilmektedir.
İhtar üzerine eşler bir araya gelse de gelmese de sonradan ortaya çıkmış olan yeni olaylara dayanılarak da boşanma davası açılabilmektedir.
Akıl Hastalığı
Eşlerden biri akıl hastası ise ve bu nedenle ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelmişse; bu sebebe dayanılarak boşanma davası açılabilmektedir. Ancak bu durumda akıl hastalığının geçmesine olanak bulunmamalıdır. Ayrıca bu durum resmi bir sağlık kurulu raporuyla tespit edilmelidir.